Adresimiz
Havzan, Yeni Meram Cd. Arı Sitesi No:55/2 F Blok, 42140 Meram/Konya
İletişim Bilgilerimiz
Adresimiz
Havzan, Yeni Meram Cd. Arı Sitesi No:55/2 F Blok, 42140 Meram/Konya
İletişim Bilgilerimiz

Velayetin değiştirilmesi davası, çocuğun üstün yararının korunmasını sağlamak amacıyla açılan ve Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 183, 335 ve devamı maddeleri kapsamında değerlendirilen bir dava türüdür. Velayet, ebeveynlere çocuk üzerinde sınırsız haklar tanımaz; aksine, çocuğun bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişimini gözetmek gibi önemli sorumluluklar da yükler. Ancak, ebeveynlerden birinin çocuğa gerekli ilgiyi göstermemesi, kötü muamelede bulunması, yaşam koşullarında çocuğun zarar görmesine yol açabilecek ciddi değişiklikler meydana gelmesi gibi durumlarda velayet değiştirilebilir veya kaldırılabilir.
Mahkeme, velayetin değiştirilmesi sürecinde çocuğun üstün yararını esas alarak karar verir ve çocuğun belirli bir olgunluğa ulaşması durumunda onun görüşünü de dikkate alır. Yargılama sürecinde, sosyal inceleme raporları, ebeveynlerin mali ve sosyal durumları, çocuğun fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları gibi unsurlar değerlendirilir. Sonuç olarak, velayet değişikliği kararı verilmesi halinde çocuğun bakımı ve eğitimi konusunda sorumluluk, en uygun ebeveyne devredilir veya gerekli görülürse devletin koruması altına alınır.
Evlilik birliği devam ettiği sürece anne ve baba, çocuklarının velayet hakkını birlikte kullanır ve bu sorumluluk çerçevesinde çocuğun bakım ve eğitimini üstlenirler. Ancak, boşanma durumunda velayet eşlerden birine verilir. Çocuklar, toplumun geleceğini oluşturduğundan, onların hem maddi hem de manevi olarak en iyi şekilde korunup yetiştirilmesi büyük önem taşır. Çocukluk dönemi, bireyin en fazla ilgiye ve sevgiye ihtiyaç duyduğu evredir. Bu nedenle, çocuğun üstün yararı gözetilerek ebeveynlerin velayet hakkı değiştirilebilir veya kaldırılabilir. Hatta velayet, kamu düzeni ile doğrudan ilişkili olduğundan, gerekli görülen hallerde anne ve babanın her ikisinden de alınarak çocuğun devlet korumasına yerleştirilmesine karar verilebilir. Tam da bu noktada, velayetin değiştirilmesi ya da kaldırılması davasında hâkimin dikkate aldığı hususlar aşağıdaki başlıklarda ele alınmıştır:
Boşanma sonucunda ya da bir velayet davası neticesinde verilen velayete ilişkin kararlar kesin hüküm teşkil etmezler. Bunun anlamı şudur ki, mahkeme tarafından verilen velayet kararı, ortaya çıkan yeni olgular veya koşulların değişmesi halinde bir dava açılarak yeniden düzenlenebilir. Velayetin değiştirilmesi ya da kaldırılması sebepleri çeşitlidir. Zira TMK 183 ve 351 hükmüne göre bazı haller kanunda sayılmıştır. Ancak bu sayım sınırlandırılmamıştır, çocuğun üstün menfaati uyarınca velayetin değiştirilmesi sebeplerinin genişletilmesi mümkündür. Aşağıda kanunda sayılan ve yargıtay kararları uyarınca şekillenen sebeplere ve ilgili yargıtay kararlarına yer verilmiştir. Belirtmek gerekir ki, aşağıdaki sebeplerin tek başına varlığı velayetin değiştirilmesi için yeterli değildir. Zira bu sebeplerin çocuğun üstün yararını esaslı biçimde olumsuz etkilemesi gerekir.
Anne ve babanın yeniden evlenmesi, TMK 183 hükmü uyarınca velayetin değiştirilmesine sebep olarak gösterilmiştir. Ancak yeniden evlenme, velayetin değiştirilmesini gerekli kılıyor ise velayetin değiştirilmesine veya kaldırılmasına karar verilebilir. Çünkü, çocuğun yaşam alanının önemli sebepler olmadan sık sık değiştirilmesi çocuğun üstün menfaatini olumsuz etkiler.
Yargıtay 2. H.D. E. 2016/16629 K. 2017/1767 T. 21.2.2017 tarihli, ” Annenin çalışıyor olması sebebiyle, özel okulda eğitim gören çocukların okul servisinden anne tarafından bizzat alınmaması ya da annenin başka bir erkekle yeniden evlenmesi tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Mahkemece alınan 29.01.2016 tarihli sosyal inceleme raporunda da annenin velayet görevini yerine getirmediğine ilişkin bir tespit bulunmamaktadır. Açıklanan sebeplerle davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken ” şeklindeki kararında yeniden evlenmenin velayetin değiştirilmesi için tek başına yeterli olmadığını belirtmiştir.
Velayet hakkına sahip anne veya babanın başka yere gitmesi hali TMK 183 hükmünde sayılan sebeplerdendir. Velayet hakkına sahip anne veya babanın taşınmış olduğu yer, çocuğun sağlığını, fiziksel ve ahlaki gelişimini veya eğitimini olumsuz yönde etkileyecekse velayetin değiştirilmesi mümkündür.
Yargıtay 2. HD., E. 2013/7123 K. 2013/26501 T. 14.11.2013 tarihli kararında ” Müşterek çocuk M. E. 06.9.2006 doğumlu olup, ana bakım ve şefkatine muhtaç olduğu çağdadır. Davalının çocuğa karşı velayet görevini savsakladığına ve gereken ilgiyi göstermediğine ilişkin yeterli delil bulunmadığı gibi; babanın çocukla kişisel ilişkisini davalı annenin engellediğine ilişkin bir kanıt da bulunmamaktadır. Toplanan deliller, velayetin değiştirilmesini haklı kılacak yeterlilikte değildir. Velayet sahibi annenin yaşadığı yeri değiştirmesi, tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez.” şeklindeki kararında görüldüğü üzere yer değişikliğinin çocuğu olumsuz etkilemesi gerekir. Ancak burada belirtmek gerekir ki, başka yere gitme olgusu velayet hakkı bulunmayan anne veya baba ile çocuğun görüşmesini engellemek için gerçekleşiyorsa velayetin değiştirilmesi gündeme gelecektir.
Velayet hakkına sahip anne veya babanın ölmesi halinde velayet kendiliğinden sağ kalan eşe geçmez. Hâkim sağ olan eşin durumunu değerlendirir. Eğer sağ kalan eş çocuğun üstün menfaatine uygun şekilde bir hayat yaşıyor ise velayet hakkına sahip olur. Ancak, bu durum her şartta çocuğun velayetinin sağ kalan eşe verileceği anlamına gelmez. Hâkim takdir hakkına sahip olduğundan, velayeti sağ kalan eşe vermeyerek çocuğa vasi tayin edebilir. Bir diğer husus ise velayet hakkına sahip olan eş vefat ettiğinde, çocuğun velayeti askıdadır. Bu nedenle çocuğun velayetin değiştirilmesi davasında temsili için çocuğa bir temsil kayyımı atanması gerekir. Aşağıda bu hususa ilişkin bir karara yer verilmiştir.
Yargıtay Y 2. H.D. E. 2016/13959 K. 2016/15393 29.11.2016 tarihli ” Boşanma kararıyla velayet kendisine verilen tarafın ölümü halinde velayet sağ kalan ebeveyne kendiliğinden geçmez. Velayet sahibi anne öldüğüne göre çocuk yasal temsilden yoksun haldedir. Bu durumda, davada çocuğu temsil etmek, hak ve menfaatlerini korumak için çocuğa temsilci atanması gereklidir (Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi m.41/1). O halde, çocuğun haklarının gözetilip korunması ve temsili için Türk Medeni Kanununun 426. maddesi gereğince çocuğa kayyım tayini için ihbarda bulunup, atanan kayyımın davaya dahil edilmesi, gösterdiği takdirdiği delilleri toplanıp, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik hasım ve eksik inceleme ile yargılamaya devam edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” şeklindeki kararında çocuğa temsil kayyımı atanması gerektiğini belirtmiştir.
Boşanma sonucunda eşlerden biriyle yaşayan çocuğun, velayet hakkına sahip olmayan anne veya babası ile düzenli görüşmesi çocuğun üstün menfaati için son derece önemlidir. Bu ilişkinin kesintiye uğraması çocuğun psikolojisini olumsuz yönde etkileyecektir. Geçerli bir sebep olmaksızın kişisel ilişki tesisine sürekli engel olunması velayetin değiştirilmesi için yeterlidir.
Yargıtay Y 2.HD, E. 2002/3930 K. 2002/4731, 04.04.2002 tarihli “Davaların celp edilen icra dosyasında kişisel ilişki günlerinde çocuğu bulundurmadığı, değişen adresini dosyaya bildirmediği ve müteaddit araştırmalara rağmen de adresinin bulunamadığı böylece çocuğun davacı ile kişisel ilişkisini engellediği anlaşılmıştır. Davalı, çocuğun aile bağlarını özellikle fikri gelişmesini kötü etkileyecek bir davranış içerisine girmiştir. Bu halde velayetin değiştirilmesine (743 SK. 149, 4721 SK. 183) karar verilmesi gerekirken davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklindeki kararı ile bu sonuca ulaşmıştır.
Bu noktada, çocuk ilk başta velayet hakkına sahip anne veya babayla birlikte yaşar, ancak daha sonra velayet hakkına sahip olmayan anne veya babayla yaşamaya başlayabilir. Ya da çocuk velayet hakkına sahip olan anne veya babayla başından beri yaşamıyor olabilir. Örneğin çocuğun okula yazdırılması gerektiğinde, fiilen beraber yaşadığı anne veya babanın velayet hakkı bulunmadığından bu farklılık nedeniyle çocuğun eğitimi gecikir ve çocuk zarar görür. Burada fiili durum ile hukuki durumun örtüşmesi gerekir.
Yargıtay 2. H.D. E. 2016 / 25092 K. 2017/97 09.01.2017 tarihli, “Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerden, annenin beyanlarından anlaşıldığı üzere; davalı anne velayeti kendisinde olan …’yı boşanma kararının kesinleşmesinden bir süre sonra baba yanına bıraktığı, böylelikle ortak çocuğun dava tarihine kadar, hatta dava sırasında da baba ve kardeşiyle yaşamaya devam ettiği, kardeşiyle birlikte bazı hafta sonları annenin yanına gittiği, uzman raporunda da bu durumun belirlendiği anlaşılmaktadır…ortak çocuk …’nın velayet hakkının davalı anneden alınıp, davacı babaya verilmesi gerekirken, ” şeklindeki kararında bu hususu önemle belirtmiştir.
Velayete sahip olan anne veya babanın psikolojik rahatsızlığının bulunması, çocuğu uzun süre aç veya kirli bırakması, çocuğun sağlığının önemsenmemesi ile devam eden tedavisinin aksatılması ya da eğitimine gerekli önemin verilmemesi halinde velayetin değiştirilmesi gündeme gelecektir.
Yargıtay 2. H.D. E. 2019/6033 K. 2019/11627, 27.11.2019 tarihli “Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Dosya kapsamındaki delillerden, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 06.05.2016 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında davacı kadının ifadesindeki beyanları incelendiğinde kadının beyanları ve dosyadaki hastane evraklarından da kadının psikolojik rahatsızlığının olduğu ve velayet görevini gereği gibi yerine getiremeyeceği anlaşılmaktadır. ” şeklindeki kararı ile psikolojik rahatsızlığı bulunan anneden velayetin kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.
Tüm bunlara ek olarak aşağıdaki nedenler de velayetin kaldırılması veya değiştirilmesine neden olarak sayılabilir;
Velayetin değiştirilmesine ilişkin düzenlemeler, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 183 ve 351. maddelerinde yer almaktadır. TMK 181 uyarınca, velayetin değiştirilmesi için yeni olguların ortaya çıkması gerekir. Velayetin değişmesi için “yeni olgu” kavramı şu örneklerle açıklanabilir, Velayeti elinde bulunduran ebeveynin çocuğa karşı ilgisiz hale gelmesi, Çocuğun eğitimine, sağlığına veya genel gelişimine yeterli özenin gösterilmemesi, Velayeti bulunan ebeveynin yaşam tarzında olumsuz değişikliklerin meydana gelmesi (madde bağımlılığı, kötü alışkanlıklar, istikrarsız bir hayat düzeni vb.),Çocuğun psikolojik ve fiziksel güvenliğini tehdit eden şiddet, ihmal veya istismar olaylarının yaşanması, Çocuğun, diğer ebeveynle daha sağlıklı bir ortamda büyümesinin onun üstün menfaatine daha uygun olması gibi durumlar, yeni olgu olarak değerlendirilebilir.
TMK 351 hükmüne göre ise, mevcut durum ve koşulların değişmesi halinde velayetin değiştirilmesi mümkündür. Velayetin değiştirilmesini gerektirebilecek bazı durum değişiklikleri şunlardır:
Bu çerçevede, velayet değişikliği talebinin kabul edilmesi için çocuğun üstün yararının gözetilmesi esastır. Velayet değişikliği talebinde bulunan tarafın, yeni olguların ortaya çıktığını ve mevcut koşulların çocuğun menfaatine uygun olmadığını ispatlaması gerekmektedir.
Velayetin değiştirilmesi davasında, iddia edilen yeni olgular ve değişen koşulların ispatı önemlidir. Mahkeme, velayet değişikliğini değerlendirirken şu delilleri dikkate alabilir:
Mahkeme, tüm bu unsurları dikkate alarak çocuğun üstün yararı doğrultusunda karar verecektir.
Velayetin değiştirilmesi davası, çocuğun üstün menfaatinin zedelendiği durumlarda açılabilir. Bu davayı öncelikli olarak velayet hakkına sahip olmayan anne veya baba açabileceği gibi, çocuğun menfaatine aykırı bir durumun farkına varan ilgili kişiler de talepte bulunabilir. “İlgili kişiler” kavramı geniş yorumlanmakta olup, çocuğun hayatında önemli bir yeri olan akrabalar, öğretmenler, doktorlar ve çocukla ilgili adli süreçte görev alan Cumhuriyet Savcıları gibi kişiler bu kapsama dahildir.
İlgili kişiler tarafından yapılan başvurular, mahkeme tarafından ihbar niteliğinde değerlendirilerek re ’sen yargılama başlatılabilir. Uygulamada en sık büyükanne ve büyükbabaların velayetin değiştirilmesi talebinde bulunduğu görülmektedir. Ancak, ilgili kişiler çocuğun velayetinin doğrudan kendilerine verilmesini talep edemezler; çünkü velayet hakkı, esasen yalnızca anne ve babaya tanınmıştır. Bununla birlikte, velayetin kaldırılması veya değiştirilmesi talebinde bulunan kişiler, gerekli şartları taşıyorlarsa çocuğun vasisi olarak atanabilirler.
Bu hususa ilişkin Yargıtay kararlarında da çocuğun üstün yararının gözetilmesi gerektiği vurgulanmakta ve velayetin değiştirilmesi sürecinde çocuğun fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimini olumsuz etkileyen durumların dikkate alınması gerektiği belirtilmektedir.
Yargıtay 2. H.D. E. 2014/20740 K. 2015/4216 12.03.2015 tarihli “…velâyet hakkı münhasıran anne ve babaya tanınan bir hak olup evlat edinme hariç ana baba dışında hiç kimseye tevdi olunamaz. Bu durumda toplanan delillerden ve dosya kapsamından davalı annenin çocukları bırakarak gittiği, çocukların davacı dede yanında kaldığı ve bakımlarının onun tarafından yapıldığı, davalı annenin velâyet görevini yerine getirmediği, yükümlülüklerini ağır biçimde savsakladığı (TMK. Md. 348/2) gerçekleşmiştir. O halde davalı annenin çocukları üzerindeki velâyet hakkının kaldırılmasına, ayrıca çocuklara vasi tayini için vesayet makamına ihbarda bulunulmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde velâyetin davacı dedeye verilmesi isabetsiz olup…” şeklindeki kararı ile velayetin anne veya babadan başkasına ait olamayacağını belirtmiştir.
Velayetin değiştirilmesi davasının kabulü için temel kıstas, çocuğun üstün menfaatinin ciddi şekilde zedelenmesi veya mevcut koşulların çocuğun gelişimini olumsuz etkileyecek şekilde değişmesidir. Mahkeme, çocuğun fiziksel, psikolojik, eğitimsel ve sosyal gelişimini değerlendirerek, velayet değişikliğinin gerekliliğine karar verir. Bu nedenle, davanın kabul edilebilmesi için belirtilen durumların somut delillerle ispat edilmesi gerekmektedir.
Aşağıdaki hallerde velayetin değiştirilmesi davasının kabul edildiği görülmektedir:
Velayetin değiştirilmesi sürecinde mahkeme, her somut olayı çocuğun üstün yararını gözeterek değerlendirmekte olup, çocuğun gelişimine zarar verecek her türlü olgu dikkatle incelenmektedir.
Velayetin değiştirilmesi davası, velayet hakkına sahip olmayan anne veya baba tarafından dava dilekçesi ile veya ilgili kişilerin ihbarı üzerine açılabilir. Çocuğun üstün menfaatinin korunması amacıyla açılan bu davalar, kamu düzenini ilgilendiren davalar arasında yer aldığından, mahkeme hâkimi re ’sen araştırma yapma yetkisine sahiptir.
Velayetin değiştirilmesi davası açılırken dikkat edilmesi gereken hususlar mevcuttur. Bu kapsamda dilekçede velayetin değiştirilmesini gerektiren sebepler açıkça belirtilmelidir. Mevcut velayet durumunun çocuğun üstün yararını nasıl ihlal ettiği somut delillerle ortaya konulmalıdır. Gerekirse, çocuğun mevcut yaşam koşullarına dair tanık beyanları, pedagog veya psikolog raporları, sağlık raporları ve sosyal inceleme raporları eklenmelidir.
Velayetin değiştirilmesi davası, çocuğun ikametgahındaki Aile Mahkemesi’nde açılır. Aile Mahkemesi’nin bulunmadığı yerlerde Asliye Hukuk Mahkemesi yetkilidir. Mahkeme öncelikle tensip zaptı düzenler. Tensip zaptında, taraflara dilekçelerin tebliğ edilmesi, delillerin toplanması için süre verilmesi ve duruşma gününün belirlenmesi gibi hususlar yer alır. Velayetin değiştirilmesi davalarında basit yargılama usulü uygulanır. Buna göre, taraflar sadece bir defa dava dilekçesi ve bir defa cevap dilekçesi verme hakkına sahiptir. Ancak, mahkeme hâkimi re ‘sen araştırma yetkisi kapsamında her aşamada yeni delilleri ve vakıaları değerlendirebilir. Bu nedenle, tanık beyanları, sosyal inceleme raporları ve çocuğun psikolojik durumunu belirleyen uzman raporları büyük önem taşır. Çocuğun yaşı ve idrak seviyesine uygun olduğu takdirde, mahkeme çocuğun da görüşünü alabilir. Hâkim, çocuğun menfaatini doğrudan ilgilendiren bu davalarda, tarafların beyanları ile yetinmeyerek resmi makamlar ve uzmanlar aracılığıyla araştırmalar yapar.
Mahkeme sürecinde şu tür araştırmalar yapılabilir:
Velayetin değiştirilmesi davası terditli (kademeli) şekilde açılabilir. Yani davacı, öncelikle velayetin kendisine verilmesini talep eder; eğer bu talep reddedilirse, çocuğun kendisiyle kişisel ilişki süresinin artırılmasını isteyebilir. Bu durumda, mahkeme velayet talebini reddetse dahi kişisel ilişki düzenlemesi hakkında karar vermek zorundadır.
Velayetin değiştirilmesi davası, adli tatilde görülebilen davalar arasındadır. Bu nedenle, 20 Temmuz- 1 Eylül tarihleri arasında da dava süreci devam eder. Dava süresi, mahkemenin iş yoğunluğuna ve delillerin toplanma sürecine bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ortalama olarak 6 ay ile 1,5 yıl arasında sonuçlanabilmektedir.
Velayetin değiştirilmesi davaları, yerel mahkeme aşamasında ortalama 5 ila 12 ay arasında sonuçlanmaktadır. Ancak, davada sunulan delillerin toplanma süresi, sosyal inceleme raporlarının hazırlanması, tanıkların dinlenmesi ve bilirkişi raporlarının mahkemeye sunulması gibi etkenler sürecin uzamasına neden olabilir. Ayrıca, mahkemenin iş yoğunluğu da dava süresini etkileyen önemli faktörlerden biridir. Mahkemenin verdiği karara karşı istinaf ve temyiz yolları açık olup, taraflardan biri kararı bölge adliye mahkemesine (istinaf) taşıyabilir. İstinaf incelemesi genellikle 6 ila 12 ay içinde tamamlanırken, istinaf kararına karşı temyiz yoluna gidilmesi durumunda dosya Yargıtay’a gönderilir ve bu süreç 1 ila 1,5 yıl sürebilir. Bu nedenle, yerel mahkeme kararına yapılan itirazlar göz önüne alındığında, velayetin kesinleşmesi 1,5 ila 2 yıl arasında bir süreyi bulabilmektedir. Dava sürecinin hızlandırılması için delillerin eksiksiz sunulması, tanıkların duruşmalara zamanında katılımı ve bilirkişi raporlarının gecikmeden hazırlanması büyük önem taşımaktadır.
Velayetin değiştirilmesi davasında görevli mahkeme, 4787 Sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca Aile Mahkemesidir. Ancak, Aile Mahkemesi bulunmayan yerlerde dava, Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülür. Yetkili mahkeme ise kural olarak davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Bu doğrultuda, velayetin değiştirilmesi davası, velayet hakkına sahip anne veya babanın yerleşim yerinde açılabilir. Örneğin, çocuğun velayeti annede ise, baba velayetin değiştirilmesi talebiyle annenin ikametgahının bulunduğu yer mahkemesine başvurmalıdır. Ancak, velayetin kaldırılması davası bir çekişmesiz yargı işi olduğundan, talepte bulunanın veya ilgilinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Örneğin, velayet hakkına sahip olmayan bir baba, çocuğun üstün menfaatinin zedelendiğini düşünüyorsa, kendi ikametgahındaki Aile Mahkemesi’nde de dava açabilir. Aynı şekilde, çocuğun yaşadığı yer, eğitim gördüğü şehir veya büyükannesinin yanında kaldığı bölge gibi özel durumlar, yetkili mahkemenin belirlenmesinde dikkate alınabilir.
Velayetin değiştirilmesi davasında ödenmesi gereken harç ve masraflar, davanın özelliklerine ve 2025 yılı tarifelerine göre değişiklik gösterebilir. Genel olarak, dava açarken aşağıdaki harç ve masraflar söz konusu olacaktır:
Başvurma Harcı: Davanın açılması için ödenmesi gereken ilk harçtır.
Peşin Harç: Davanın görülmesi için önceden ödenmesi gereken harçtır.
Gider Avansı: Tanık ücreti, tebligat giderleri gibi yargılama sürecinde ortaya çıkabilecek masraflar için mahkeme veznesine yatırılan avanstır.
2025 yılı için velayet davalarında toplam harç ve masrafların yaklaşık 4.000- 4.500 TL arasında olması beklenmektedir.
Bir avukatla çalışmayı düşünüyorsanız, 2025 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ‘ne göre, velayet davaları için belirlenen asgari ücret 30.000 TL’dir. Bu, avukatın talep edebileceği en düşük ücrettir ve avukatınızla yapacağınız anlaşmaya bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
Dava sürecinde ek masraflar da ortaya çıkabilir. Örneğin, bilirkişi raporları, sosyal inceleme raporları veya ek tanık dinlenmesi gibi durumlar ek maliyetlere neden olabilir. Bu nedenle, dava açmadan önce tüm olası masrafları detaylı bir şekilde planlamak ve bütçenizi buna göre ayarlamak önemlidir.
Unutmayın ki, dava masrafları ve avukatlık ücretleri her yıl güncellenmektedir. Güncel bilgiler için resmi kaynakları ve Türkiye Barolar Birliği’nin yayınladığı tarifeleri kontrol etmeniz önerilir.
Velayetin değiştirilmesi davalarında çocuğun görüşü büyük bir önem taşımaktadır. Ayırt etme gücüne sahip ve idrak yaşına ulaşmış çocukların görüşleri alınmadan verilen kararlar, Yargıtay tarafından bozularak iptal edilebilmektedir. Bu nedenle, mahkemeler çocuğun velayete ilişkin düşüncelerini dikkate almak zorundadır.
Mahkeme, çocuğun kendisini açıkça ifade edebilmesi ve velayetin değiştirilmesi kararının sonuçlarını kavrayabilmesi durumunda, çocuğu bizzat dinleyerek karar verir. Ancak, bazı durumlarda çocuk mahkeme ortamında kendini rahat ifade edemeyebilir veya velayet hakkına sahip ebeveynlerinden birinin baskısı altında hissedebilir. Böyle durumlarda, çocuğun bir çocuk psikolojisi uzmanı eşliğinde dinlenmesi sağlanır ve uzman tarafından hazırlanan rapor doğrultusunda mahkeme karar verir.
Nitekim, Yargıtay içtihatlarında da bu husus açıkça belirtilmiş olup, çocuğun velayeti hakkında görüş belirtmesi davanın seyrini etkileyen en önemli unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir. Mahkemeler, çocuğun üstün yararını gözeterek, onun psikolojik ve duygusal durumunu değerlendirerek en doğru kararı vermeye çalışmaktadır.
Yargıtay 2. H.D., E. 2018/5593 K. 2018/13599, 27.11.2018 tarihli “Mahkemece; yaşı nedeniyle idrak çağında bulunan ortak çocuk 01.09.2008 doğumlu….’nin velâyet konusunda görüşlerine başvurulmadan hüküm kurulmuştur. Bu bakımdan, ortak çocuğun bizzat hâkim tarafından veya istinabe suretiyle; eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, görüşlerinin kendisinden sorulması ve mahkemece alınan her iki sosyal inceleme raporunda farklı değerlendirmelerin bulunduğu da gözetilerek; psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı uzmanlarından yeni bir sosyal inceleme raporu alınması ile toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken…” şeklindeki kararı ile idrak çağında bulunan çocuğun görüşlerine başvurulmamasını bozma sebebi saymıştır.
Aşağıdaki Bölge Adliye Mahkemesi kararı, çocuğun görüşünün davaya nasıl yön verdiğine önemli bir örnek olarak gösterilebilir ;
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. H.D. E 2019/1459 K 2020/1563 08.10.2020 tarihli “Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; tarafların 09.09.2017 tarihinde kesinleşen kararla boşandıkları, 2010 doğumlu ortak çocuğun velayetinin anneye bırakıldığı, tarafların boşanmalarından sonra annenin yeniden evlendiği, görüşlerini açıklama olgunluğuna ulaşan ortak çocuğun annenin yeni eşi ile birlikte yaşamak istemediğini beyan ettiği, sosyal inceleme raporunda davacı babanın velayet görevini yerine getirebileceği görüşünün yer aldığı, bu itibarla çocuğun görüşü doğrultusunda velayetin değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına aykırı olmayacağı, velayetin değiştirilmesi koşullarının gerçekleştiği…” şeklindeki kararı ile çocuğun görüşünün önemi ile davanın seyri arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur.
Velayetin değiştirilmesi davasında dikkate alınan kriterler nedir sorusunun cevabı oldukça çeşitlidir. Ancak bu sorunun çocuğun üstün menfaati kavramı etrafında cevaplanması gerektiği mutlaktır.
Velayetin değiştirilmesi davasının açılabilmesi için belirli belgelerin eksiksiz ve usule uygun şekilde hazırlanması gerekmektedir. Bu belgeler şunlardır:
Bu belgelerin eksiksiz sunulması, mahkemenin velayetin değiştirilmesi konusunda doğru ve hızlı bir karar vermesine yardımcı olacaktır. Mahkeme sürecinde, delillerin hukuka uygunluğu ve geçerliliği büyük önem taşıdığından, hukuki danışmanlık almak faydalı olacaktır.
Velayetin değiştirilmesi davasında anne veya babanın mali durumu, çocuğun üstün menfaatinin korunması açısından önemli bir kriter olmakla birlikte tek başına belirleyici değildir. Velayet hakkı, yalnızca çocuğun maddi gelişimini sağlamakla sınırlı olmayıp, aynı zamanda çocuğun psikolojik, duygusal ve sosyal gelişimini de içeren bir yükümlülüktür. Mahkemeler, velayet konusunda karar verirken çocuğun yaşadığı ortamın fiziksel koşullarını, eğitim ve sağlık imkanlarını, ebeveynin çocuğa karşı sorumluluklarını ne derece yerine getirdiğini bütüncül bir yaklaşımla değerlendirir.
Sadece mali durumu daha iyi olan ebeveyne velayetin verilmesi yönünde bir uygulama bulunmamaktadır. Önemli olan, çocuğun güvenli ve sevgi dolu bir ortamda büyümesini sağlayacak ebeveynin belirlenmesidir. Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere, ebeveynin mali açıdan daha güçlü olması tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Nitekim, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2009/8906 E., 2009/14025 K. sayılı kararında, “Davalı annenin velayet görevini ihmal ettiği ve çocuklarla ilgilenmediği kanıtlanmamıştır. Davacı babanın maddi durumunun iyiliği velayetin değiştirilmesini gerektirmeyeceği gibi çocukların anneleriyle mutlu oldukları ve onunla kalmak istedikleri anlaşılmıştır.” denilerek maddi durumun tek başına velayet değişikliğine neden olamayacağı vurgulanmıştır.
Her ebeveyn, çocuğunun en iyi şartlarda yetişmesini arzu eder. Bu noktada, maddi durumu daha iyi olan ebeveynin çocuğun gelişimine katkı sunmasının en uygun yolu, iştirak nafakasının artırılmasıdır. Türk Medeni Kanunu’na göre, velayet hakkına sahip olmayan ebeveyn, çocuğun bakım, eğitim ve sağlık giderlerine ekonomik gücü oranında katkı sağlamakla yükümlüdür. Bu sayede, çocuğun üstün menfaati korunarak hem maddi hem de manevi anlamda en iyi koşullarda yetişmesi sağlanabilir.
Mali durumun velayet kararlarında nasıl değerlendirildiği konusunda farklı senaryolar ele alınabilir. Örneğin, gelir seviyesi düşük ancak çocuğuna karşı sevgi dolu ve sorumluluklarını yerine getiren bir ebeveyn ile yüksek gelirli ancak çocuğa ilgisiz bir ebeveynin karşılaştırılması, mahkemenin asıl kriterinin çocuğun üstün yararı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, ekonomik gücün velayet konusunda tek başına belirleyici olmadığı, esas kriterin çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesini sağlayacak koşulların varlığı olduğu unutulmamalıdır.
Mahkeme velayetin değiştirilmesi ya da kaldırılması davasını kabul edebilir. Bu halde yargılama giderleri davalı anne veya baba üzerine bırakılır.
Velayetin değiştirilmesi davasının reddi halinde, velayet hakkına sahip olan anne veya baba için bir değişiklik söz konusu olmaz. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, velayetin değiştirilmesi davası terditli açılabilir. Bu nedenle velayetin değiştirilmesi talebi reddedilse dahi, çocuk ile velayet hakkı bulunmayan anne veya babanın kişisel ilişki süresi arttırılabilir. Hâkim, kişisel ilişkinin arttırılmasını talebini karara bağlar. Velayet talebi reddedilmiş olsa da, kişisel ilişkinin artırılması talebi bakımından karar verilmemesi Yargıtayca bir bozma sebebidir;
Yargıtay 2. H.D. E. 2015/6053 K. 2015/8051 sayılı 21.04.2015 tarihli “Davacı baba, müşterek çocuk I. ‘nın annede bulunan velâyetinin değiştirilerek kendisine verilmesini, bu talebi kabul edilmediği takdirde ise kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesini talep etmiştir. Mahkemece, velâyetin değiştirilmesine yönelik talebi reddedildiği halde, davacının kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesine ilişkin talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması doğru görülmemiştir.” kararında görüldüğü üzere, velayet talebi reddedilse dahi kişisel ilişkinin artırılması talep edilebilir.
Velayetin değiştirilmesi ya da kaldırılması davası konusuz kalabilir. Bu halde tarafların dava tarihindeki haklılık durumu değerlendirilerek yargılama giderlerinden kimin sorumlu olunacağına karar verilir.
Velayetin değiştirilmesi davası bazı hallerde konusuz kalabilir. Dava konusuz kaldığı takdirde esas hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı verilir. Bu hallerden bazıları şunlardır ;
Yargıtay 2. H.D. E. 2016/20688 K. 2017/1768 sayılı 21.02.2017 tarihli “Velâyetleri değiştirilmesi istenilen ortak çocuklar… ve … temyiz inceleme tarihi itibariyle ergin olduklarından velâyetin düzenlenmesine ilişkin davanın konusu kalmamıştır. Davanın konusuz kalması nedeniyle “Esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde hüküm kurulmak üzere “Davanın reddine” ilişkin mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.” şeklindeki kararı ile çocuğun ergin hale gelmesi ile velayetin değiştirilmesi kararının konusuz hale geleceğini belirtmiştir.
Velayetin değiştirilmesi davalarında çocuğun yaşı önemlidir. Örneğin;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/2-3117 K. 2018/1278 K. Sayılı kararında ”Somut olayda da velayetin değiştirilmesi talep edilen çocuk E.e dava tarihinde 8, karar tarihinde 10, bozma kararının verildiği tarihte ise 12 yaşında olup, müşterek çocuk davanın tüm aşamalarında idrak çağındadır. ” olduğunu belirterek 8 yaşındaki çocuğun idrak yaşı şartını sağladığını belirtmiştir.
Yargıtay 2. H.D. E. 2020/1626 K. 2020/2774 sayılı 09.06.2020 tarihli “Düzenlemede asıl olan çocuğun üstün yararı olduğuna göre, taraflardan delillerinin sorulması, göstermeleri halinde toplanması, göstermedikleri takdirde de re ’sen delil toplanması, bu çerçevede çocuğun üstün yararının ebeveynlerinden hangisinin yanında bulunmak olduğu ve velâyet sahibinin değiştirilmesini gerekli kılan bir durumun bulunup bulunmadığı hususunda 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi uyarınca, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan uzmanlara inceleme yaptırılarak rapor alınması, idrak çağındaki çocuğun dinlenilmesi ve tüm deliller birlikle değerlendirilerek, sonuca gidilmesi gerekir. Mahkemece bu yönde araştırma ve inceleme yapılmadan, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiş…” şeklindeki kararı ile idrak yaşındaki çocuğun dinlenilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararını bozmuştur.
Velayetin değiştirilmesi davalarında ispat yükü, çocuğun üstün menfaatini gözeterek velayetin değişmesi gerektiğini iddia eden tarafa aittir. Ancak, hakim re’sen araştırma yetkisini kullanarak gerekli delilleri de toplayabilir. Bu davalarda taraflar, özel hayatın gizliliğini ihlal etmemek kaydıyla çeşitli deliller sunabilirler. Örneğin, video kayıtları, WhatsApp mesajları, çocuğa veya velayet sahibi ebeveyne ait hastane kayıtları, darp raporları, okul devamsızlık belgeleri, hukuk ve ceza mahkemesi kararları, tanık beyanları mahkemeye delil olarak sunulabilecek unsurlar arasındadır.
Davanın seyrini büyük ölçüde etkileyen en önemli delillerden biri sosyal inceleme raporudur. Mahkeme tarafından görevlendirilen uzmanlar (psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanları), çocuğun yaşadığı ortamı ve ebeveynleri inceleyerek tarafsız bir rapor hazırlar. Bu rapor, çocuğun hangi ebeveynin yanında daha sağlıklı bir gelişim göstereceğine dair mahkemeye objektif bir değerlendirme sunar. Sosyal inceleme raporunda çocuğun fiziksel ve psikolojik durumu, eğitim hayatı, sosyal çevresi ve ebeveynleriyle olan ilişkisi detaylı şekilde ele alınır. Mahkemeler, çocuğun üstün yararını göz önünde bulundurarak bu raporu büyük ölçüde dikkate alır.
Mahkemeye sunulacak delillerin hukuki geçerliliği büyük önem taşır. Örneğin, WhatsApp mesajları veya video kayıtları delil olarak kullanılabilir ancak bunların hukuka uygun yollarla elde edilmesi gerekmektedir. Özel hayatın gizliliğini ihlal eden veya hukuka aykırı şekilde elde edilen deliller mahkeme tarafından reddedilebilir. Dijital verilerin güvenilirliğini artırmak için noter onayı veya bilirkişi incelemesi talep edilebilir. Ayrıca, tanık beyanları da önemli bir ispat aracı olup, tanıkların duruşmada dinlenmesi sağlanabilir.
Velayetin değiştirilmesi talebinde bulunan taraf, çocuğun mevcut velayet sahibi ebeveyn yanında üstün yararının zedelendiğini ispatlamakla yükümlüdür. Ancak, hâkim de çocuğun menfaatini korumak amacıyla re ‘sen araştırma yapabilir. Örneğin, çocuğun beyanı dinlenebilir, bilirkişi raporları talep edilebilir ve sosyal inceleme uzmanlarından ek raporlar istenebilir. Mahkeme süreci boyunca yeni deliller ortaya çıktıkça, taraflar bu delilleri mahkemeye sunma hakkına sahiptir.
Sonuç olarak, velayetin değiştirilmesi davasında delillerin doğru şekilde sunulması ve hukuka uygun olması büyük önem taşır. Mahkeme, çocuğun üstün menfaatini gözeterek, sunulan tüm delilleri ve sosyal inceleme raporunu dikkate alarak karar verir. Bu nedenle, tarafların delil toplama sürecinde dikkatli hareket etmeleri ve uzman bir avukattan destek almaları tavsiye edilir.
Velayetin değiştirilmesi davasının reddedilmesinin çeşitli sebepleri olabilir. Bu durumlar, davanın dayanağı olan iddiaların somut delillerle kanıtlanamaması, tarafların ekonomik veya özel yaşam durumlarının yalnızca tek başına yeterli gerekçe oluşturması gibi sebeplerle ortaya çıkabilir.
Velayetin değiştirilmesi kararına karşı itiraz etmek isteyen taraflar, mahkemenin verdiği gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde istinaf kanun yoluna başvurabilirler. İstinaf başvurusu, yerel mahkeme tarafından verilen kararın bir üst mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlar. İstinaf başvurusu için gerekli olan maktu harçlar ödenmeli ve başvuru için gerekli belgeler hazırlanmalıdır. Başvuru dilekçesi, ilgili harçların yatırıldığına dair makbuz ve diğer başvuru evrakları tamamlanarak başvurulmalıdır.
İstinaf incelemesi neticesinde verilen karar, bu dava bakımından kesin hüküm teşkil eder ve temyiz kanun yoluna başvurulamaz. Bu, istinaf mahkemesinin verdiği kararın son karar olduğu anlamına gelir. Ancak, eğer davadan sonra ortaya yeni olgular veya değişen şartlar varsa, bu durumda yeniden velayetin değiştirilmesi davası açılabilir. Örneğin, çocuğun yaşam koşullarındaki veya ebeveynlerin durumundaki önemli değişiklikler gibi yeni gelişmeler, mevcut velayet durumunun yeniden değerlendirilmesine neden olabilir.
Velayet değiştirilmesi davalarında, mahkemelerin doğru ve adil bir karar verebilmesi için en önemli belgelerden biri sosyal inceleme raporudur. Bu rapor, üç kişiden oluşan bir uzman heyeti tarafından hazırlanır ve çocuğun üstün menfaatini gözeterek ebeveynlerin durumlarını çok yönlü bir şekilde inceler.
Sosyal inceleme raporunda, anne ve babanın psikolojik, fiziksel ve ekonomik durumu detaylı şekilde ele alınır. Bu aşamada, ebeveynlerin çalıştıkları işler, gelir düzeyleri, yaşam koşulları, çocukla olan ilişkileri, ayrıca çocuğun yaşamını sürdüreceği evin özellikleri de dikkate alınır. Çocuğun psikolojisi, gelişimi ve kiminle birlikte yaşamak istediği gibi duygusal faktörler de raporda araştırılır. Bu unsurların doğru bir şekilde tespit edilmesi, raporun geçerliliği ve mahkemenin kararının doğruluğu açısından son derece önemlidir.
Özellikle, çocuğun idrak yaşına gelmiş olması durumunda, çocuğun görüşünün alınması gereklidir. Çocuk ya mahkeme huzurunda ya da uzman kişiler tarafından dinlenerek görüşleri alınır ve bu görüş rapora dahil edilir. Anne ve babanın sosyal ve ekonomik durumlarının da mutlaka raporda yer alması gerekir. Aksi takdirde, raporun eksik olduğu ve dolayısıyla mahkeme kararını etkileme gücünün zayıf olacağı düşünülür. Yargıtay, çocuğun, anne ve babanın durumunun mutlaka değerlendirildiği bir raporun gerekli olduğunu belirtmektedir. Aksi durumda, kararın bozulması söz konusu olabilir. Örneğin, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/2302 E. ve 2017/7666 K. sayılı kararında, ilk uzman raporunda sadece ebeveynlerle görüşülüp çocuklarla görüşülmemesi nedeniyle raporun yetersiz olduğunu vurgulamıştır.
Sosyal inceleme raporunda çelişkili bir durum söz konusu olursa, uzman heyetinin yaptığı değerlendirmelerin doğruluğunu belirlemek adına yeni bir rapor alınması gerekebilir. Bu durum, çelişkilerin ortadan kaldırılması için oldukça önemlidir. Uzman raporları, hâkim için yol gösterici nitelikte olsa da bağlayıcı değildir. Yani, hâkim rapora dayanarak karar verebilir, ancak nihai kararını verirken kendi takdir yetkisini kullanır.

Yargıtay uygulamasına göre idrak yaşı 8 yaş ve üstüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 8 yaş ve üzerindeki çocukların idrak yaşında bulunduklarını ve açılan davada mutlaka çocuğun görüşünün dinlenerek karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Eğer çocuğun görüşü alınmadan karar verilmiş ise bu kadar üst mahkemede bozulacaktır. Bu noktada belirtmek gerekir ki, çocuğun görüşü kendi menfaatine açıkça ters düşmediği sürece büyük öneme sahiptir. Örneğin 8 yaşındaki bir çocuk babası ile yaşamak istiyor, fakat babanın alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı söz konusu ise artık babanın hali çocuğun üstün yararına engel teşkil eder. Bu halde çocuğun görüşü baba ile birlikte yaşamak olsa da çocuğun üstün yararına uygun ise velayetin anneye verilmesi gerekecektir.
Velayet değişikliği için velayet sahibi olmayan anne veya babanın dava açması gerekir. Açılması gereken dava velayetin değiştirilmesi davasıdır. Velayetin değiştirilmesi davası Aile Mahkemelerinde görülen bir davadır. Velayetin değiştirilmesi davası, velayet hakkı sahibinin yerleşim yeri Aile Mahkemesinde ya da velayetin değiştirilmesini talep eden kişinin yerleşim yeri mahkemesinde açılır. Velayet değişikliği davası için usulüne uygun ve gerekçeli şekilde hazırlanmış bir dava dilekçesi ile belirtmiş olduğumuz mahkemede dava açılır. Açılan davada gerekli harçlar ve masraflar yatırıldıktan sonra yargılama başlar. Burada önemli nokta velayet değişikliğinin çocuğun üstün menfaati için gerekli olduğunun ispatıdır.
Velayet, velayet hakkı sahibinin ölümü, yeniden evlenmesi ya da başka yere gitmesi gibi yeni olguların ortaya çıkması ya da mevcut koşulların değişmesi halinde değişir. Bunlar kanunda sayılan sebeplerdir. Fakat bu sebepler sınırlı değildir, örneğin şu durumlarda da velayetin değişmesi mümkündür; çocuk ile velayet sahibi olmayan anne veya babanın kişisel ilişki kurmasına engel olunması, çocuğun velayet hakkı sahibi ile birlikte yaşamaması ve üçüncü bir kişinin yanında yaşaması, çocuğa yönelik bakım yükümlülüğünün ağır bir şekilde savsaklanması, velayet hakkı sahibin alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olması ya da ciddi sağlık sorunlarının bulunması, velayet hakkı sahibinin hapse girmesi. Belirtmek gerekir ki, bu haller ancak ciddi bir biçimde çocuğa zarar veriyor ise dikkate alınır. Aksi halde örneğin velayet sahibi anne veya babanın evlenmesi tek başına velayetin değiştirilmesi için yeterli değildir.
Velayetin değiştirilmesi davası basit yargılama usulüne tabidir. Bu husus HMK 316/1-ç hükmünde düzenlenmiştir. Tarafların bir dava dilekçesi ve bir cevap dilekçesi hakkı vermesi yeterlidir. Velayete ilişkin davalar basit yargılama usulüne tabi olduğun gibi, adli tatilde görülebilecek işlerdendir.
Velayet değişikliği davası 5 ila 12 ay arasında karara bağlanır. Fakat verilen karara karşı bir defaya mahsus itiraz kanun yolu düzenlendiğinden yargılama 6 ila 8 ay kadar daha uzayabilir.
Velayetin değişmesi halinde nafaka ödeme yükümlülüğü tersine döner denebilir. Şöyle ki, çocuğun velayetinin annede olduğu bir durumda, velayetin değiştirilerek babaya verilmesine karar verilmiş olsun. Bu noktada, babanın çocuk için nafaka ödeme yükümlülüğü ortadan kalkar. Bu noktada annenin, çocuğa bakan babaya nafaka ödemesi gündeme gelir. Fakat babanın ekonomik durumu çok iyi, anneninki nafaka vermeye elverişli değil ise, annenin çocuk için nafaka ödememesine karar verilebilir.
Anlaşmalı velayet değişikliği anne veya babanın birlikte müzakere ederek bir protokol hazırlanması ile yapılır. Taraflar bir araya gelerek velayete ilişkin tüm hak ve sorumlulukları, çocuğun ikamet edeceği yerleşim yeri, eğitimi ve sağlığı, nafaka talep ediliyorsa bu nafakayı ortak bir karar alarak belirlerler. Protokol ayrıntılı ve çelişkiye yer vermeyecek şekilde hazırlanmalıdır. Taraflar çocuğun üstün menfaatini dikkate alarak hazırladıkları protokolü birlikte imzalarlar. Hazırlanan protokol, yukarıda belirtmiş olduğumuz yetkili ve görevli mahkemeye bir dava dilekçesi ile sunulur. Dava dilekçesinin ekinde protokol ve çocuk ile tarafların kimlik belgeleri örnekleri bulunmalıdır. Dava dilekçesinde, taraflarca hazırlanmış protokolün onaylanması talep edilir. Neticeten hâkim, protokolü inceler ve çocuğun üstün yararına uygun ise onaylar. Kararın kesinleşmesi ile velayet değişikliği tamamlanmış olur. Belirtmek gerekir ki, velayetin anlaşmalı olarak değiştirilmesi oldukça kolay ve kısa süren bir yöntemdir. Barışçıl şekilde hareket eden anne ve babalar uzun süren bir dava yerine anlaşmalı velayet değişikliği ile çocuğun psikolojisine zarar vermemiş olurlar.
Velayetin değiştirilmesi davası, velayet sahibi olmayan anne veya baba tarafından ya da ilgililerin talebi üzerine açılır. İlgililer teriminden, çocuğun üstün yararına aykırı hareket edildiğinden haberdar olan herkes anlaşılır. Örneğin, çocuğun büyük babası, büyük annesi, akrabaları, öğretmeni veya doktoru, ya da Cumhuriyet savcısı tarafından velayet değişikliği talebinde bulunulabilir. Söz konusu kişilerin talebini ihbar kabul eden hâkim yargılamaya başlar.
Velayetin değiştirilmesi davası, çocuğun üstün yararının ihlal edildiği hallerde kabul edilir. Çocuğun üstün yararı demek, çocuğun eğitimi, sağlığı, fiziksel, ahlaki ve psikolojik gelişimi açısından en iyi olduğu yerde ve kişilerle yaşadığı yerin tercih edilmesidir. Kanunda sayılan ve yargıtay kararları uyarınca; velayet sahibi anne veya babanın vefat etmesi, velayet sahibi anne veya babanın yeniden evlenmesi, velayet sahibi anneye veya babanın başka bir yere gitmesi, çocuğun velayet hakkı sahibi anne veya babayla birlikte yaşamaması ve 3. bir kişi tarafından bakılması ,velayet hakkı sahibi anne veya babanın mahkeme kararı ile düzenlenen diğer ebeveynin çocukla kişisel ilişkisine engel olunması, velayet hakkı sahibi anne veya babanın alkol yada uyuşturucu bağımlılığının bulunması, velayet hakkı sahibi anne veya babanın çocuğun bakım yükümlülüğünün aksatacak bir rahatsızlığının bulunması, velayet hakkı sahibi anne veya babanın hapse girmesi, velayet hakkı sahibi anne veya babanın çocuğa yönelik bakım yükümlülüğünü ağır bir şekilde savsaklaması gibi hallerde velayetin değiştirilmesine karar verilebilir.
Velayetin değiştirilmesi davalarında görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Peki, hangi aile mahkemesinde dava açılacaktır sorusunun cevabı ise şudur; velayetin değiştirilmesi davası velayet hakkı sahibinin yerleşim yeri aile mahkemesinde ve velayet hakkı sahibi olmayan anne veya babanın ya da ilgilinin yerleşim yeri mahkemesine başvurularak açılır.
Velayetin değiştirilmesi davasında, idrak yaşındaki çocuğun görüşü davanın seyrini değiştirecek kadar önemlidir. Bu noktada çocuk, kendini güvende hissettiği ve yaşamak istediği huzurlu ortamı kendisi seçecektir. İdrak yaşına ulaşmış çocukların görüşünün alınmadan velayetin değiştirilmesine karar verilmesi mümkün değildir. Nitekim Yargıtay idrak yaşındaki çocuk dinlenmeden verilen velayetin değiştirilmesi ya da kaldırılmasına ilişkin kararları bozmuştur. Eğer çocuk mahkemede kendini rahatça ifade edemiyor veya korkuyor ise ihtisas sahibi uzmanlar tarafından görüşleri alınarak hazırlanan rapor neticesinde görüşüne başvurulur.
Velayetin değiştirilmesi davasında delil sunulması davanın seyri açısından önemlidir. Zira, velayet hakkı veya velayetin kaldırılmasını talep eden tarafın delil sunması hâkimin kanaatini etkileyecektir. Fakat delil sunulması zorunlu değildir. Çünkü bu davalar kamu düzenini ilgilendirdiğinden hâkimin re’ sen araştırma ilkesi uyarınca delil toplaması mümkündür. Hâkim, hiçbir delil sunulmasa dahi, anneyi, babayı ve çocuğu dinler, yaşamları hakkında bilgi sahibi olur, gerekli kurum ve kuruluşlardan belge toplar ve buna göre kararını verir.
Velayet değişikliği davalarında sosyal inceleme raporları hazırlanır. Sosyal inceleme raporlarında, anne veya babanın yaşadığı yer, velayet konusunun ne derece benimsendiği, mesleği, geliri, psikolojik ve fiziksel durumuyla çocuğa bakım imkanları, çocuğun yaşayacağı yer, çocuğun hangi ebeveyn ile daha uyumlu ve huzurlu olduğu, çocuğun fiziksel ve psikolojik durumu ve çocuğun görüşleri dikkate alınır. Sosyal inceleme raporlarının anne baba ve çocuğun durumu dikkate alınarak hazırlanması gerekir. Örneğin raporda babanın sosyal hayatı incelenmemişse bu durum kararın bozulmasına yol açar. Farklı sosyal inceleme raporlarında çelişki varsa bu çelişkiler mutlaka giderilerek karar verilmesi gerekir.
Mali durum velayet değişikliğini etkileyebilecek bir unsudur. Fakat başlı başına mali durumu daha iyi olan taraf lehine velayet değişikliği yapılması söz konusu değildir. Yargıtay yalnızca ekonomik yönden zayıf olmanın velayetin değişmesine neden olmayacağını belirtmiştir. Bu noktada, asgari yaşam koşullarının altında kalmamak kaydıyla, çocuğun yanında yaşamak istediği anne veya babasıyla yaşamak istemesi davada mutlaka dikkate alınır. Örneğin bir yargıtay kararında, velayet sahibi olmayan baba tarafından annenin bakım yükümlülüğünü aksattığı ve kendisinin mali durumunun daha iyi olduğu gerekçesiyle velayetin değiştirilmesi talep edilmiştir. Yapılan yargılama neticesinde annenin bakım yükümlülüğünü savsakladığı ispat edilememiş ve ayrıca çocuğun anne ile mutlu ve huzurlu olduğu tespit edilmiştir. Yargıtay bu halde, yalnızca babanın mali durumunun daha iyi olması nedeniyle velayetin değiştirilmesine gerek olmadığını belirterek, babanın talebinin reddine karar vermiştir.
Geçici velayet, boşanma davalarında ya da velayetin değiştirilmesi davalarında velayet hakkında kesin bir karar verilene kadar çocuğun velayetinin anne veya babaya verilmesidir. Açılan bir velayet davasında şartların gerektirdiği hallerde velayet hakkı sahibi olmayan anne veya babaya geçici velayet bırakılabilir. Ancak burada hâkim, çocuğun üstün menfaatini dikkate alarak karar verecektir.
Velayet hakkı özel olarak yalnızca anne veya babaya tanınmıştır. Çocuğun velayet hakkının büyükanne veya büyükbabaya verilmesi mümkün değildir. Ancak, anne veya babanın çocuğa yönelik velayet yükümlülüğünü yerine getiremediği bir durumda, büyükanne veya büyükbaba çocuğa vasi olarak tayin edilebilir. Vasilerde anne ve babalar gibi çocuğu korumak gözetmek ve en iyi şekilde yetiştirmekle sorumludur. Aksi halde vasi değişikliği söz konusu olacaktır.
Evlilik dışı doğan çocuklarda, velayet anneye aittir. Nitekim doğumla beraber çocuk ile anne arasında soy bağı kurulur. Evlilik dışı doğan çocuğun annesi ile babası evlendiği takdirde çocuk üzerinde taraflar velayet hakkı sahibi olurlar. Babanın çocuğu tanıması ya da hâkim hükmü ile çocuk ile baba arasında soy bağı kurulur. Fakat bu iki halde çocuk ile baba arasında soy bağı ilişkisi kurulması velayetin kendiliğinden babaya geçmesi sonucunu doğurmaz.
Çocuğun yabancı ülkeye götürülmesi velayet değişikliğini kural olarak gerektirmez. Kural olarak çocuğun yurt dışına çıkarılması için velayet hakkı sahibi olmayan anne veya babanın rızası aranmaz. Fakat bazı yabancı ülkeler ülkeye girebilmek için velayet sahibi olmayan anne veya babanın muvafakatini aramaktadır. Böyle bir durumda, velayet sahibi olmayan eş, noter kanalıyla muvafakatname verebilir. Velayet sahibi anne veya baba, yerleşme niyeti ile çocuğu yabancı ülkeye götürmüşse uluslararası sözleşmeler uyarınca çocuğun iadesi sağlanabilir.
Evlilik birliği devam ederken anne veya babanın ölmesi halinde velayet kendiliğinden sağ kalan eşe geçer. Fakat boşanma davası sonrasında velayet hakkına sahip anne veya babadan birinin ölmesi halinde çocuğun velayeti askıdadır. Şöyle ki, velayet hakkı sahibi anne veya babanın ölmesi halinde velayet kendiliğinden sağ olan eşe geçmez. Hâkim kendiliğinden veya talep üzerine çocuğun velayetinin sağ kalan eşe bırakılmasına karar verir. Fakat bu noktada, hâkim ancak çocuğun üstün menfaatine uygunsa sağ olan eşe çocuğun velayetini bırakır. Eğer ki, velayetin sağ kalan eşe bırakılması çocuğun üstün yararına aykırı ise, hâkim çocuğa bir vasi atar. Böyle bir velayetin değiştirilmesi davasında, çocuğa temsil kayyımı atanır ve kayyım çocuğu davada temsil eder.
Velayet hakkı özel olarak yalnızca anne veya babaya tanınmıştır. Çocuğun velayet hakkının hala veya amcaya verilmesi mümkün değildir. Ancak, anne veya babanın çocuğa yönelik velayet yükümlülüğünü yerine getiremediği bir durum söz konusu ise hala veya amca çocuğa vasi olarak tayin edilebilir. Vasilerde anne ve babalar gibi çocuğu korumak gözetmek ve en iyi şekilde yetiştirmekle sorumludur. Aksi halde vasi değişikliği söz konusu olacaktır.