Adresimiz
Havzan, Yeni Meram Cd. Arı Sitesi No:55/2 F Blok, 42140 Meram/Konya
İletişim Bilgilerimiz
Adresimiz
Havzan, Yeni Meram Cd. Arı Sitesi No:55/2 F Blok, 42140 Meram/Konya
İletişim Bilgilerimiz

Boşanma sürecinde olan eşlerin yargılama sürecinde yaşadığı en büyük problemlerden birisi müşterek çocuğun velayetinin hangi eşe verileceği meselesidir. Bu mesele, boşanma gibi kompleks bir sürecin en girift hususlarındandır. Bu sebeple taraflar bu konuda yapıcı bir tavır almalı ve kendi menfaatlerinden ziyade çocuğun üstün yararını ilke edinmelidir. Zira, velayette söz konusu tarafların talebi değil çocuğun üstün yararıdır. Boşanma sürecinde mahkeme hakimi de bu doğrultuda karar vermektedir.
Evlilik birliği devam ederken velayetin kullanılması noktasında herhangi bir sorun yaşanmazken, evliliğin son bulması halinde müşterek çocuğun yüksek menfaati açısından velayet, ivedi şekilde karara bağlanması gereken bir husustur.
Ölüm ve gaiplik sebebiyle evliliğin sona ermesi halinde velayet hususunda sorun yaşanmazken boşanma sebebiyle veya boşanma hükümlerinin uygulanacağı cinsiyet değiştirme, evlenmenin butlanı gibi sebeplerle evliliğin son bulması halinde velayetin nasıl sonuçlanacağı noktasında kanunda düzenlemeler yapılmış, kriterlere ve şartlara yer verilmiştir. Velayet kurumunun anlamı ve amacı anlaşıldığı takdirde kanun koyucu tarafından düzenlenen bu kriter ve şartlar daha anlaşılabilir hale gelmektedir.
Velayet çocuğun üstün yararı gözetilerek anne ve babaya tanınan hak, yetki, yükümlülükler bütünüdür. Bu bütünlük içinde, çocuğun malvarlığını, şahıs varlığını ve bunların temsilini barındırır.
Velayette malvarlığının kapsamı TMK 352 ve sonrasında düzenlenmiştir. Buna göre velayeti devam eden ebeveynler çocuğun malvarlığını yönetme hakkına sahip olup korumakla yükümlüdürler. Velayet kapsamında malvarlığının kullanımı noktasında fazlaca düzenlemeye yer veren kanun koyucu, bu hükümlerle kurallar ve kısıtlamalar getirmiştir. Buna göre;
Velayetin kapsamına giren şahıs varlığı kavramı genel olarak değeri para ile ölçülemeyen, çocuğa biyolojik, bedeni, sıhhati, manevi olarak tanınan haktır. Velayet ile bağdaştırılan ve ebeveyne sorumluluk, hak, yetki yükleyen bu kavramın getirdiklerine örnek olarak şunları verebiliriz;
Maddiyattan tamamen farklı olarak çocuğun gelişim ve yaşamına etki eden şahıs varlığı sorumlulukları, hakları, yetkileri her ne kadar günümüzde aileler tarafından ikinci plana atılsa da hukukumuzda geniş yer kapsamaktadır. Çocuğun yüksek menfaati gözetilerek kurulan hükümlerden de anlaşılacağı üzere şahıs varlığı noktasında velayet ailelere yetkiden çok sorumluluk yüklemektedir.
Çocuklar belli bir olgunluğa erişip, ergin kılınana kadar ailelerinin velayetleri altındadır. Bu kapsamda çocuklar hakkında yapılacak hukuki ve diğer işlemlerde aileler çocukların yasal temsilcisi durumundadırlar. ( TMK 342 f.1)
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere velayetin kapsamı çok geniş olup evlilik birliğinin devam ettiği hallerde anne ve babaya ortak hak, yetki, sorumluluk tanımaktadır. Ancak evlilik birliğinin boşanma ile son bulması halinde TMK md.336/3 hükmünden de anlaşılacağı üzere hâkim çocuğun yüksek menfaatini gözeterek velayeti anne veya babadan birine vermektedir. Bu noktada takdir yetkisi hâkime aittir. (TMK182)
Velayet çocuk üzerinde sahibi olduğu kişiye hak, yetki ve sorumluluk yükleyen bir kavramdır. Öyle ki bir çocuğun ergin olacağı zamana kadar maddi, manevi ve biyolojik olarak yaşayacağı her durumdan söz hakkı sahibi olmak, olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Bu kadar geniş kapsamda düşünüldüğünde boşanma halinde velayetin kime verileceği hususu çok ciddi inceleme, düşünme gerektiren bir husustur.
Velayetin kime verileceği noktasında takdir yetkisine sahip olan hâkim, çocuğun yüksek menfaatini gözetmekle yükümlüdür. Bu hususta ortak velayetin hukukumuzda sadece içtihatlarda yer alması sebebiyle, velayetin bırakılacağı anne veya babanın çocuğun en uygun şartlarda yetiştireceğinden kuşkunun bulunmaması gerekmektedir.
Hâkim tarafından verilecek karar ile velayetin bırakılacağı ebeveynin eğitim durumu, sağlığı, çocuk üzerindeki ilgi alakası, yaşadığı toplum ve şartlar da incelenmektedir. Yapılan tüm incelemeler neticesinde çocuk gelişimine en uygun olan ebeveyne velayet verilecektir.
Velayetin çocuk ergin kılınana kadarki süreci kapsayan bir durum olduğunu belirtmiştik. Bir bireyin gelişimindeki en önemli dönem 0-18 yaş arasıdır. Bu dönemdeki çocukların yetişiminde anne sevgisi ve şefkatinin önemi yadsınamaz bir gerçektir. Bu noktada çocuğun yüksek menfaatini zedeleyen mühim bir durum olmadığı müddetçe çocuğun velayeti anneye verilmektedir. Öyle ki bebeklik döneminde (0-2 yaş) gerçekleşen anlaşmalı boşanma davalarında çocuğun velayetinin babada kalması anlaşması olsa dahi çocuğun menfaati gözetilerek hâkim takdiriyle velayet yine anneye bırakılmaktadır.
Velayetin anneye verilmeme durumu istisna olup aşağıdaki hallerde velayetin babaya verilmesi ihtimali doğmaktadır:
Yukarıda verilen örneklerden de anlaşılacağı üzere velayet noktasında önemli şart olan çocuğun yüksek menfaatinin sağlanamadığı durumlarda velayet anneye verilmemektedir.
Her ne kadar ülkemiz içtihatlarında velayetin anneye verildiği kararlara daha çok rastlıyor olsak da bazı durumlarda velayetin babaya verilmesi durumu da bulunmaktadır. Çocuğun gelişiminde anne sevgisi ve şefkatinin önemi önemlidir ancak çocuğun yüksek menfaati bazen bu gerçeği değiştirebilmektedir. Şu hallerde velayetin babaya verildiği durumlarla karşılaşabiliriz;
Bu örnekler çoğaltılabilmekte olup sadece bu nedenlerin varlığı velayetin anneye verilmesi noktasında yeterli değildir. Buna karşılık olarak babanın da maddi, manevi ve her anlamda çocuğun yüksek menfaatini koruyacağını ispat edebilmesi gerekmektedir.
Çocuğun yaşının velayet kararında etkisi hususunda yine çocuğun yüksek menfaatinden bahsetmek yerinde olsa da yaşın getirdiği özellikler ve gereksinimler sebebiyle belli dönemlerde çocuğun velayetinin kime bırakılmasının daha olası olacağı noktasında çıkarımlarda bulunmak yanlış olmayacaktır.
Bilindiği üzere 0-2 yaşı kapsayan bebeklik döneminde çocuk anne sütüne ve bağlılığına ihtiyaç duymakta olup 2-8 yaş arasındaki dönemde de yaratılış gereği anneye olan bağlılık devam etmektedir.
8 yaş velayet noktasında büyük önem arz etmektedir. Öyle ki HGK 2018/1278 sayılı kararından da anlaşılacağı üzere 8 yaş çocuğun idrak yaşı sayılmaktadır. Bu yaştan itibaren velayete dair düzenlemeler ve değişiklikler yapılması noktasında çocuğun görüşünün alınmaması mümkün değildir.
Velayet kararı hâkim takdiri ile belirlenen ve kamu düzenini ilgilendiren bir durumdur. Dolayısıyla bu noktada çocuğun her anlamda menfaati gözetilerek bir karar verilmektedir. Ancak HGK genel kurulunda alınan kararla 8 yaş ve üzeri çocuklarının velayetlerinin belirlenmesi noktasında görüşünün alınması gerekmektedir. Bu görüş tamamen bağlayıcı değildir. Hâkim bu görüşü de göz önünde bulundurarak çocuğun yüksek menfaatini gözeterek velayet hususunu takdir eder.
Tarafların iddia ve taleplerinin yer aldığı dilekçeler aşamasında velayete dair taleplere de yer verilmektedir. Ancak dilekçeler aşamasında velayete ilişkin talebe yer verilmemiş olsa da davanın her aşamasında velayete ilişkin taleplere yer verilebilmektedir.
Dava sürecinde geçici velayete hükmedilirken dava sonrasında kesin velayete hükmedilmektedir. Bu noktadan sonra velayetin değiştirilmesi başlı başına bir dava konusu olabilmektedir. Velayetin kapsamının ne kadar geniş olduğunu ayrıntılı olarak belirtmiştik. Boşanma davası sürecinde önemli rol oynayan velayet hususunda avukattan destek alarak talepleri profesyonel şekilde ileri sürmek hak kaybına uğramamak adına önem arz etmektedir.
Çocuğun üstün yararı gerek ülkemiz mevzuatında gerekse de uluslararası hukukta bulunan ve velayette ana kriter olan bir kavramdır. Bu kavram ebeveynler nezdinde çocuğa maddi, manevi ve akla gelebilecek her alanda öncelik vermektedir.
Yargıtay 2. H.D. 2020/6360 E. ve 2021/431 sayılı kararında çocuğun yararını fikri, ahlaki ve bedensel bakımdan gelişimini gerçekleştirebilmek için sunulacak en iyi şartlar olarak tanımlamış ve bu yarar belirlenirken çocuk yetişkin olsaydı kendisiyle alakalı bir mevzuda ne karar verecekse, velayet sahibi kişi de o kararı vermeli olarak belirtmiştir. Yani farazi düşüncenin esas alınması gerektiğine hükmetmiştir.
Somut olaya yani velayet hususunun gündeme geldiği evlilik ve müşterek çocuğun durumuna göre değişen bir kavram olan çocuğun üstün yararı kavramı ile erginlik dönemine kadar çocuğun hayatının en iyi koşullarda devam ettirebilmesi amaçlanmaktadır. Bu noktada anne ve babanın değil sadece çocuğun menfaati gözetilmektedir.
Her ne kadar hâkim çocuğun üstün yararını gözeterek velayet hususunda bir karar verse de sonradan değişen şartlar ve gelişen olaylar sebebiyle çocuğun menfaati zedelenebilir ve bu noktada velayetin değiştirilmesi durumu gündeme gelebilir.
Kanun koyucu TMK 183 ile bu duruma yer vermiştir. Buna göre velayet hakkına sahip olan kişinin başka biriyle evlenmesi, çocuk için uygun olan yaşam yerini değiştirmesi, ölmesi gibi velayetin değiştirilmesini zorunlu kılacak hallerde hâkim gerekli önlemleri alabilecektir.
Velayetin değiştirilmesini zorunlu kılan hallere yine çocuğun menfaatini zedeleyen halleri örnek verebiliriz. Ebeveynin sonradan oluşan kötü davranış ve alışkanlıkları, çocuğun velayet sahibi ebeveynde mutlu olamaması, çocuğun diğer ebeveynle olan iletişiminin kısıtlamaya çalışılması vb.
Velayetin değiştirilmesi başlı başına bir davaya konu olmaktadır.
Verilen velayet kararı sonrası değişen durumlar ve gelişen zorunlu haller sebebiyle velayetin değiştirilmesi davası açılabilmektedir. Bunun için herhangi bir süre sınırı yoktur. Çocuğun üstün yaranının düşünüldüğü ve gözetildiği her durumda bu dava açılabilmektedir. Davanın açılmasıyla hâkim çocuğun menfaatini yeniden inceleme konusu yapacaktır. Birden fazla çocuğun bulunduğu durumlarda aksi belirtilmedikçe değiştirilen velayet tüm çocuklar için geçerli olmaktadır.
Bilindiği üzere devam eden evlilik birliğinde ebeveynlerin çocuklar üzerinde ortak velayet hakkı bulunmaktadır. Ancak boşanma sonrası velayet ebeveynlerden birine verilebilmektedir. Velayette önemli olan hususun çocuğun üstün yararı olduğunu belirtmiştik. Bu noktada eğer velayetin ortak olmasında çocuğun menfaati söz konusu olacaksa ortak velayetin kurulabilecektir.
Ortak velayet kavramı uluslararası imzaladığımız sözleşme (AİHS EK7 numaralı protokol) ve Yargıtay kararlarımızda (Yargıtay 20/02/2017 tarihli kararı) görülse de henüz hukuk sistemimizde yer alan bir husus değildir. Ancak mevcudiyeti sebebiyle yakın zamanda hukukumuza gireceği kuvvetle muhtemeldir.
Hâkim tarafından velayet kararı verilirken dikkate alınan birçok husus vardır. Bu hususların hepsi tek bir amaca hizmet etmektedir. O da çocuğun üstün yararı ilkesidir.
Çocuğun velayetine hükmedilecek olan ebeveynin sosyal ekonomik durum incelemesi yapılmaktadır. Zira çocuğun ergin olacağı döneme kadar yetişeceği düzen önemlidir. Şartların iyi olması önem arz etmektedir. Bu noktada ebeveynlerin ekonomik durumunun velayet kararında önem arz ettiğini söylemek yerinde olacaktır ancak sadece ekonomik durum velayete hükmedilebilmesi için yeterli değildir. Öyle ki işsiz bir ebeveyne de velayet verilebilecektir. Zira velayet sadece maddi veya manevi olarak değerlendirilen bir kurum değildir. Tüm şartlar bir bütün olarak ele alınır ve çocuğun menfaatinin en çok korunacağı ebeveyne velayet hakkı tanınır.
Birden fazla müşterek çocuğun olduğu evliliklerin boşanma sürecinde velayet hususunda bazı ikilimler oluşabilmektedir. Zira her çocuk kendi içinde özel ve farklıdır. Dolayısıyla her birinin menfaatinin ayrı ayrı değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
İçtihatlarımızda büyük oranla kardeşlerin velayet noktasında ayrılmadığı, aynı ebeveyne velayet hakkının tanındığını görmekle beraber istisnai hallerde kardeşlerin ayrıldığını görebilmekteyiz.
Çocuğun üstün yararı ilkesi kardeşler için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Kardeşler arasındaki yaş ve yetenek noktasındaki farklılıklar, bazı ebeveynlerle anlaşamama durumu, hastalık sebebiyle bakım noktasında ebeveynlerden sadece birine ihtiyaç duyma hali, kardeşlik ilişkisinde huzuru bozan tartışma ve kavga ortamı, ebeveynlerden birine duyulan kin ve nefret kardeşlerin velayet kararında ayrılmasına sebebiyet verebilmektedir.
Velayet kararı tamamen çocuğun menfaati gözetilerek verilen bir karardır. Takdir hakkını kullanarak velayet kararı verecek olan hâkim bu kararı verirken bazı kriterleri göz önünde bulundurmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz;
Yukarıda sayılan örnekler somut olaya göre çoğaltılabilmektedir. Kısacası mahkeme velayet hususunda çocuğun yüksek yararının olacağı her kriteri dikkate alarak değerlendirme yapmaktadır.
Velayet boşanma davasında yaşanan en büyük uyuşmazlıklardan biridir. Dolayısıyla iki tarafın da istekliği olduğu bir durumdur ancak evlilik birliğinin sona ermesi sebebiyle velayet sadece taraflardan birine verilebilir. Hâkim takdiriyle verilen velayet kararına itiraz mümkündür.
Dava sürecinde verilen geçici velayete ve sonrasında verilen kalıcı velayete itiraz dava sürecinde ve sonrasında yapılabilmektedir. Yapılacak itirazlar çocuğun menfaati düşünülerek karara bağlanacaktır.
Velayetin kendine bırakıldığı eşin çocukla kişisel ilişki kurmasında herhangi bir sınır yokken diğer eşin müşterek çocukla görüşme hakkı hâkim tarafında verilecek karar ile tayin edilir.
Velayet hakkı olmayan ebeveynin çocukla görüşmesi bir hak olup bu hakkın sınırları noktasında kanunda sınırlamalara yer verilmiştir. Buna göre;
Bu sınırların aşılarak görüş hakkının ihlal edilmesi halinde kanun koyucu bazı düzenlemelere yer vermiştir.
Velayette her şey çocuğun menfaati içindir. Velayetin bırakılmadığı tarafın görüşme hakkını ve sınırlarını yukarıda belirtmiştik. Bu sınırlara uyulmayarak çocuğun yüksek yararının ihmal edildiği hallerde kanun koyucu yaptırımlar düzenlemiştir.
Buna göre; hakkını kötüye kullanarak çocuğun gereksinimlerini ihmal eden ebeveynin görüşme hakkı alınabilir veya reddedilebilir. (TMK 324/2) Hatta çocuğun yüksek menfaatinin zedelendiği noktalarda velayet değişikliği dahi yapılabilmektedir. (TMK 324/3)
Velayet kararının mevcut durumlar ve çocuğun yüksek menfaati gözetilerek verilen bir karar olduğunu belirttik. Türk vatandaşı olup yurtdışında yaşayan ve boşanma süreçlerini yurtdışında gerçekleştirerek sonuçlarına sahip olan ebeveynlerin Türk hukukundaki yerinin ne olacağı sık araştırılan bir konudur.
Çocukların Velayetine İlişkin Kararların Tanınması ve Tenfizi ile Çocukların Velayetinin İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi, yurtdışında velayet hakkı kazanan ebeveynlerin kendi ülke hukuklarında nasıl tanınacağını düzenleyen bir hükme yer vermiştir. Buna göre bu sözleşmeyi imzalayarak taraf olan devlet vatandaşları kendilerine tanınan ebeveynlik hakkının tanınması amacıyla kendi devletinin merkezi makamına başvuruda bulunacaktır.
Bu bilgiler ışığında yurtdışında verilen velayet kararının ülkemizde tanınmasını isteyen kişiler sırayla şu adımlardan geçecektir;
Uygulanan bu aşamaların ardından yurt dışında yaşayan ebeveynlerin velayet hakkı Türk hukukunda da tanınmış olacaktır.
Boşanma sürecinde ve sonrasında velayetin anneye verilmesi babanın çocukla ilişiğinin tamamen koparılmasını anlamını taşımamaktadır. Velayet kararı sadece çocuğun ergin kılınacağı döneme kadar sunulacak en iyi şartlara göre verilen bir karar olup çocuğu anne veya babadan koparmamaktadır.
Bu kapsamda velayetin anneye verilmesi halinde babanın belli bazı hakları vardır bunları şöyle özetleyebiliriz;
Çocukların yaş gruplarına göre anne veya babaya olan gereksinimleri farklılık göstermektedir. Bu noktada kesin kural olmamakla beraber içtihatlarımıza bakarak şöyle bir sınıflandırma yapabiliriz;
Yukarıda yapılan sınıflandırma kesinlik oluşturan bir durum değildir. Her velayet somut olayın durumuna ve çocuğun yüksek yararına bakılarak değerlendirilmektedir. Ancak yapılan bu sınıflandırmanın hâkim takdirinde göz önüne alındığını söylemek doğru olacaktır.
Boşanma durumunda çocuk hâkimin takdir yetkisini kullanarak ve çocuğun yüksek yararını gözeterek vereceği karar neticesinde velayet hakkının tanındığı kişide kalır.
Annenin çocuğun menfaatini zedelediği durumlarda velayet babaya verilebilir. Örneğin; Annenin çocuğun gelişiminde maddi, manevi ve biyolojik gereksinimleri yeteri kadar karşılayamaması, çocuğu istememesi ve onun ihtiyaçları ile ilgilenmemesi, çocuğun ilgisini çeken sanat, spor gibi faaliyetlerine destek göstermemesi vb.
Ekonomik durum çocuğun menfaati değerlendirilirken göz önüne alınan bir unsurdur ancak sadece ekonomik şartlar çocuğun velayetinin belirlenmesinde yeterli değildir. Dolayısıyla çocuğun yüksek yararının bulunduğu durumlarda geliri olmayan anneye velayet verilebilmektedir.
Annenin davranışlarının, sağlığının, sürdürdüğü hayat koşullarının, bağımlı olduğu şeylerin durumuna göre velayet anneden alınabilmektedir.
Aldatma boşanma davasına sebebiyet veren bir durumdur. Yani bir boşanma sürecidir. Velayet ise çocuğun yüksek menfaati gözetilerek hükmedilen bir kurumdur. Bu noktada aldatmanın çocuğun velayeti noktasında keskin bir kıstas olmadığını çocuğun yüksek menfaatinin olduğu ebeveyne velayet hakkının tanınacağını söylemek yerinde olacaktır.
Çocuğun velayetinin verilmesine sebebiyet veren bir yaş sınırı hukukumuzda mevcut değildir. Dolayısıyla şu yaştan sonra çocuğun velayeti babaya verilir çıkarımı yerinde olmayacaktır. Ancak üstün yararın olduğu ve anneye velayetin verilmesinin uygun olmadığı her yaşta çocuğun velayetinin babasına verilmesi mümkün olmaktadır.
Bu noktada da bir yaş sınırı bulunmamaktadır. Ancak çocuğun anneye en çok ihtiyaç duyduğu 0-7 yaş arası süreçte çocuğun menfaatini tehlikeye sokacak bir durum olmadığı müddetçe velayetin anneye verildiğine sıklıkla rastlamaktayız.
Verilen velayet kararı sonrasında çocuğun menfaatinin tehlikeye düşerek anne tarafından çocuğa sunulan imkanların azalması, hakkın kötüye kullanılması, çocuğun babadan uzaklaştırılmaya çalışılması gibi durumlarda baba velayeti anneden dava yoluyla geri alabilme hakkına sahiptir.
Velayet hususunda verilen kararda aksi hüküm bulunmadıkça kardeşler hakkında aynı ebeveyne velayet hakkı tanınmaktadır. Ancak 2 çocuk arasındaki fiziksel, cinsiyet, yaş gibi faktörlerin farklı olarak korunacak yüksek yararın ebeveynler arası değişiklik göstermesi halinde 2 çocuğun velayeti anne baba arasında paylaştırılabilir.
4 yaş bir çocuğun anne sevgi ve şefkatine ihtiyaç duyduğu, çocuğun henüz dış dünya ile yeteri kadar tanışamadığı bir dönemdir. Bu noktada yüksek yararının da el verdiği ölçüde 4 yaşındaki çocuğun velayetinin anneye verildiği durumlara fazlasıyla rastlanmaktadır.
Yargıtay H.G.K 2017/3117 E. 2018/1278 sayılı kararında 8 yaşındaki çocuğun idrak dönemine geldiğini belirterek bu yaş ve sonrasında çocuğun velayeti hususunda görüşünün alınması gerektiğine hükmetmiştir.
Bebeklik döneminde bebeğin anne sütü ile beslenmesi ve yaşamını devam ettirebilmesi için büyük ölçüde anneye ihtiyaç duyması sebebiyle velayet anneye verilmektedir. Tabii bu noktada bebeğin menfaati gözetilecektir. Velayetin annede olduğu durumlarda baba bebeği, hâkimin belirlediği zamanlarda ve bebeğin sağlığını riske atmayacak ölçüde görebilmektedir.
Çocuğun eğitim hayatına başlaması ile anneye olan bağlılığı büyük oranda azalmaktadır. Bu yaştan sonra babanın yatılı olarak çocuğu alabilmesine hukukumuz müsaade etmektedir.
Bu husus TMK 349’da özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre evlilik velayeti direk olarak etkilenememekle beraber velayetin yeniden değerlendirilmesine sebebiyet vermektedir. Çocuğun yüksek menfaatinin gerektirdiği hallerde velayet babaya geçebilmektedir.
Kişinin sabıka kaydı velayet için keskin bir durum değildir. Yani sabıkalı birine velayet verilemez hükmü hukukumuzda yer almamaktadır. Çocuğun menfaatinin korunacağı her noktada velayet hakkı tanınabilmektedir. Sabıkaya sebep teşkil eden olay ya da suçlar bu noktada ayrıca değerlendirilecektir.
Bu husus TMK 337’de özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre böyle bir halde velayet kural olarak anneye aittir. Ancak annenin ölmüş, kısıtlı ya da küçük olması halinde velayet babaya verilebilmektedir.
Hukukumuzda 8 yaşından itibaren velayet konusunda çocuğun görüşü alınmaktadır. Ancak bu görüş hâkimi bağlayıcı değildir. İdrakın üst sınıra ulaştığı 12 yaş ve sonrasında ise hâkimin çocuğun isteklerini daha çok göz önünde bulundurduğunu görmekteyiz. Bu durumda çocuğun istemesi halinde bazı hallerde velayetin değişebileceğini söylemek yerinde olacaktır.
Velayet konusunda en önemli ve vazgeçilmez şart çocuğun yüksek yararıdır. Hakim en çok bu hususa dikkat edecek ve çocuğun erginliğe kadar en iyi şartlarda yetişmesi için gerekli kararları alacaktır.
Ortak velayet taraflara evlilik birliği devam ediyor gibi eşit hak ve sorumluluk yükler. Anlaşmalı boşanma davalarında ortak velayetin taraflar arasında kabul görmesi galinde anlaşma protokolünde belirlenen ebeveynde çocuk kalır. Çekişmeli boşanma davalarında ise ortak velayetin verildiğine az rastlıyor olsak da yine çocuğun yüksek yararı gözetilerek hangi ebeveynde kalması daha uygunsa çocuk onda kalacaktır. Ancak çocuğun fiili olarak kaldığı yer ortak velayetteki hak ve sorumlulukları etkilemeyecektir.
Bazı yaşların getirdiği ihtiyaç ve gereksinimler sebebiyle çocukların yaşı velayet kararını etkileyebilmektedir. Bu karar yine çocuğun faydasına olacak şekilde işleyecektir. Yaş büyüdükçe çocuğun görüşleri daha çok dikkate alınacağı için çocukların yaşının velayet kararını etkileyebileceğini söylemek yerinde olacaktır.
Her çocuğun ilgi alanı, yeteneği, yaşı, gereksinimleri, ebeveynden duyacağı destek farklı olabilir. Örneğin 1 ve 14 yaşında olacak kardeşlerin anne ve babaya duyduğu gereksinimler tamamen farklıdır. Bu noktada çocuğun faydası düşünülerek velayetin anne ve baba arasında paylaştırılması kararı verilebilir.
Velayet kararı verilirken hâkimde takdire sebebiyet veren ve çocuğun faydasına olacağı düşünülerek oluşturulan velayet şartlarının sonradan değişmesi halinde velayetin de değiştirilmesi gündeme gelebilecektir. Örneğin velayetin kendisine verildiği annenin sonradan kötü alışkanlıklar kazanması, çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçlarını gideremeyecek duruma gelmesi vb. gibi hallerde baba velayetin değiştirilmesini talep etme hakkına sahip olacaktır.
Velayet sahibi olmayan ebeveynin çocuk üzerindeki bazı hak ve sorumlulukları devam etmektedir. Örneğin velayet kendisinde olmayan ebeveyn çocuğun giderlerine katılacaktır, çocukla iletişim kurma ve yüz yüze görüşme hakkına sahiptir. Bunlar düşünüldüğünde yurtdışında yaşayan ebeveyn velayet alamaz diyemeyiz ancak ebeveynlerin hak ve sorumlulukları düşünüldüğünde böyle bir kararın verilebilmesi için çocuğun önemli ölçüde yüksek yararı olmalıdır.
Dava aşamasının başlaması ile tarafların sosyal incelemesi yapılmaktadır. Özellikle çekişmeli boşanma davaları uzun süren davalardır. Bu noktada eşler çok büyük oranda ayrı yaşamaktadır. Bu sebeple boşanma davası nihayete erene kadar bu süreçte çocuğun yüksek yararı gözetilerek kimde kalacağına hâkim tarafından karar verilmektedir. Boşanma dava sürecini kapsayan bu velayete geçici velayet denmektedir.
Boşanma davası içerisinde verilen velayetin kötüye kullanılması, velayet verilirken bulunan şartların değişmesi, çocuğun velayet sahibi ebeveynde mutsuz olması gibi durumlarda velayet davası açılarak velayetin değiştirilmesi talep edilebilir.
Velayet kavramı yapısı gereği sadece ebeveynlere tanınan bir haktır. Yani bu hakkı sadece anne veya baba kullanabilir. Başka aile bireylerinin dahil olabileceği husus ise vesayet kavramıdır. Gerçekleşen bir sebepten ötürü velisi olmayan çocuğa vasi atabilmektedir. Bu noktada başka aile bireylerine vesayet verilebilmektedir.
Velayet çocuğun ergin olacağı döneme kadar menfaatinin gözetilmesidir. Türk hukukunda erginlik yaşı 18’dir. Dolayısıyla 18 yaşına gelindiğinde velayet kararı geçerliliğini yitirecektir. Tabi çocuğun eğitimine devam etmesi gibi durumlarda ebeveynlerin sorumlulukları da devam edecektir.
Velayetin anneye verilmesi babanın çocuğun üzerindeki hak ve sorumluluklarını tamamen ortadan kaldırmamaktadır. Baba çocuğun giderlerine katılmak, ona maddi olarak daha iyi bir hayat sunmak için çalışmakla sorumludur. Dolayısıyla velayet annede de olsa babanın nafaka sorumluluğu gündeme gelecektir.